Biz dinimize sahip olsaydık, bu inkârcı tilkiler, bu vadilerde böyle dolaşamazlardı. Gelin arkadaşlar uyanalım, tövbe edelim, şeriatımıza, tarikatımıza sahip olalım. Namusumuzdan daha mühimdir, şeriatımız, tarikatımız daha mühim değil midir, size soruyorum? Neden mühimdir? Çünkü biz şeriat ve tarikat sayesinde adam olduk, bunlar sayesinde namus nedir, aile nedir bildik, öyle değil mi arkadaşlar? Dinimizden, tarikatımızdan daha sevgili hiçbir şeyimiz olmamalı. Onun aşıklısı olmak lâzım. Düşmanımıza aman vermemeli, fırsat vermemeli, dil uzattırmamalıyız.
Şimdiki Müslümanlar gazeteleri okumaktan, televizyon seyretmekten fırsat bulamıyorlar ki, Kur’an-ı Kerimi okusunlar, tarikat-ı aliyyemizle ilgili kitaplarla meşgul olsunlar da bilgi sahibi olsunlar, münkirlerine cevap verebilsinler. Gazete ile televizyon ile din olmaz, bazı islamcı gazeteler hadi neyse, onlar müstesnadırlar. Nerede uyanık, şuurlu Müslümanlar? Ah zavallı Müslümanlar kendilerine malik değiller ki, din düşmanlarına, tarikat düşmanlarına cevap versinler.
Bir semtin kenar bir mahallesinde garip görünümlü bir ev olsa da oraya bir hırsız girmeye kalksa, o esnada bir köpek havlasa, hırsız oraya girebilir mi? “Herhâlde burada birileri var” diyerek giremez. Dikkat edelim arkadaşlar biraz daha gayretli olalım. Akyazılılar epey dikkatli amma yine de tam değil, Akyazılılardan biraz daha dikkat istiyorum. Bir gün bu dünyadan gideceğiz. Her şeyi, ne kazandığımızı veya neyi kaybettiğimizi iyi anlayacağız, amma ne fayda var, öyle sonunda uyanmaktan? Ölmeden evvel bu işleri düzeltelim.
Niçin bizim şeriat ve tarikatımıza dil uzatılsın ki, bilgisizlikten ve tembellikten oluyor hep bunlar. Bilgisizlikten ve tembellikten insana hayır gelmez, bunun cezası var arkadaşlar. Tarihe bir bakalım, bizim gibi olanlara neler olmuş? Kur’an-ı Kerim anlatıyor, tarihler yazıyor neler olduğunu.
Gazete nedir de ona bu kadar çok bakıyorsun? Televizyon başında ömrünü tüketiyorsun, senin okuyacak Kur’anın yok mu? Sahih-i Buharin, Mektubatın yok mu? Tembel adamlar sürüye kurt sokar, sürüyü perişan eder, açalım gözümüzü cemaat-İ müslimin yoksa açarlar gözümüzü amma çok pahalıya mal olur. Bu mektepler yok mu, bunlar neslimizi dininden etti, tarihinden atasından, dedesinden kopardı. Bunların çoğu dinin aleyhinde çalışıyorlar, amma bu millet de onların diploması için susuyor ses çıkarmıyor. Bizde, bu din düşmanlığı yapan mekteplere olan hayranlığımız sürdükçe, çocuklarımızı onların kapılarında, yollarında süründürdükçe, başımıza gelmeyecek belâlar kalmaz.
Benim çocukluğumda bizim köyde, bir hocanın evinde düğün olmuştu. Kadın erkek el ele tutuşmuş oynamışlardı. Düşünebiliyor musunuz bunlar bir hocanın evinde olmuştu.
Sonra, biz şer’î ilimleri okuduk ve kürsülere çıkmağa başladık, böylece o kötü adetler, düğünler kaybolmaya başladı.
Demek ki ilim bir yere girerse orayı ışıklandırır, yanlışlıkları düzeltir. Demek ki medreseler açıldıkça, ilim ehli çoğaldıkça, daha önce boş kalan ve tilkilerin, çakalların dolaştığı bu vadilerde şeriat hâkim olur. Belki o tilkiler de adam olur, onlar da hidayet bulur.
İşte ey Müslümanlar! Şimdi tarikatın ve şeriatın aleyhine atanlar, havlayanlar o sahaları boş buldukları için böyle oluyor. Halbuki oralarda çalışılsa, oradakiler muhakkak kurtulacaklar. Daha ne kadar şeriat ve tarikatımıza dil uzattıracağız? Mevla’mıza, yüzümüz ak olarak gidemeyiz bakın haberiniz olsun
Not: Mahmud Efendi Hazretlerimizin Sohbetler kitabının 2. cilt, 464-465. sahifelerinden derlenmiştir.